14 Eylül 2016 Çarşamba

GÜRCİSTAN'DA İLK GÜNLER İLK İZLENİMLER

Hangi ülkede ilk günler kolay olabilir ki diye düşünerek başlamak istiyorum. Aklımızda onlarca soru, elimizde on adet valiz, bir ayda üç farklı ülke değiştirmeyi kaldıramayan bünyemin boğuştuğu hastalık, eğitim yılına bir hafta kala okul işlerini halledememenin verdiği huzursuzluk ve uygun bir ev bulamamanın stresiyle harmanlanan müthiş bir karmaşa ile başladı Gürcistan maceramız. Saraybosna'nın huzur veren kolaylığının ardından bir şehre ısınmanın bu kadar zor olacağını tahmin etmezdim doğrusu. Trafiği düzensiz, yerleşimi karmaşık, alfabesi, iklimi ve sistemi bambaşka bir şehir Tiflis. Kendime eksen olarak Saraybosna'yı değil de İstanbul'u alırsam(ki artık alsam iyi olur) nispeten daha az karmaşık olduğunu söyleyebilirim.

Tipik bir Tiflis sokağı
Zaten haftalar öncesinden internette yaptığım araştırmalar neticesinde kafamda oluşmuş belli profiller mevcuttu.(Ülkenin tarihi, coğrafi yapısı, iklimi, ekonomisi, yabancı expatların tecrübeleri, gezi blogları ve programları...) Ama Tiflis 38 derece sıcağı ile bize hiç de güzel bir karşılama sunmadı. Yatağımı yabancılamaktan tutun, evin içime sinmesi için temizlemem gereken kıyı köşe, eksik eşyalar, valizlerde duran ve yerleşmeyi bekleyen kıyafetler, ütülenecekler, pişirilecekler derken sanırım ilk bir hafta uyuduğum uykudan hiçbir şey anlamadım. 

Biz kadınlar için ev ilk etapta en önemli sorun. Eve ayakkabı ile giren insanların ülkesinde, o evin tabanlarını  çorapla gezilir, seccade serilir hale getirmek büyük çaba gerektiriyormuş. Sadece üç ay oturdukları halde, mutfağı bir yağ tabakası haline getiren, duvarlarda çizilmedik yer bırakmayan, evde asgari eşya bırakarak bizi durmadan alışverişe mecbur eden ev sahiplerime kıza kıza bitiremiyorum. Fırını ne kadar temizlemeye çalışsam da olmadı, artık bu evde kaldığımız süre içinde fırın yemeği yapmamaya karar vermek benim için daha kolay olacak gibi. 


Ev meselesine değindikçe kalkıp bir yerleri temizleyesim geldiğinden konuyu değiştiriyorum:) Market noktasında Goodwill isimli bir hayli pahalı seçenekten sonra Carrefour aradığım çoğu şeyi biraz daha uygun fiyata bulmama yardımcı oluyor. Türkiye'den gelen çok sayıda ürün var. Ama sele zeytinini, peynirlerimizi ve alıştığımız bakliyatımızı bulmak için Türk marketine uğramadan edemeyeceğiz. 

Marketlerin sebze meyve reyonunun zenginliği dikkatimi çekti. Her sokakta da mutlaka ufak tefek manavlar var. Aşağı yukarı fiyatlar aynı olmakla birlikte lezzeti de bana iyi geldi doğrusu. Ekmek çeşidi noktasında da ülke geniş seçenekler sunuyor. Helal kesim et için Azeri kasaplar mevcut. Diğer kasapların dana eti adı altında farklı etler sattığını duyunca işi sağlama alıp kendimize bir kasap bulduk. Et Türkiye'ye göre yarı yarıya ucuz. 

Gürcü mutfağında hemen her yemekte bizim kişniş onlarınsa kinzi dedikleri bitkinin hem taze haliyle, hem de kuru(tohumu) olarak kullanıldığıını zaten biliyordum. Bosna'da arayıp da bulamadığım kinziyle Gürcistan'da doya doya hasret gidereceğim sanırım. 

Dışarıda yeme içme konusunda pek cesur davranamadık. Birkaç Türk restoranında alıştığımız lezzetlerle açılış yaptık. Ancak meşhur haçapuri ve hinkalinin tadına baktık. Şimdilik ne çok lezzetli ne de kötü diyebilirim. Birkaç kez daha tatmam gerek.


Ev kiraları bir hayli pahalı. Eşyalı evleri daha çok bizim gibi yabancılar tercih ettiği için halk mümkün mertebe kira gelirinden kazanç sağlamaya çalışıyor. Verilen yüksek meblağlara rağmen evlerde yeterli eşya ne yazık ki yok. Yatak, koltuk, beyaz eşya gibi temel eşyaları koyanlar hemen dolar üzerinden evini piyasaya çıkarmış denilebilir. Örneğin bizim evimizde elektrik süpürgesi dahi yoktu, ev sahibimizden talep ettik. Halımız da yok. Epey aramamıza rağmen koca Tiflis içinde gözümüze halı satan bir yer çarpmadı. Mutfakta da olabilecek asgari tabak çanak dışında hiçbir ekstra olmadığından eksiklerim bir türlü biteceğe benzemiyor. 

Trafiğin karmakarışık ve düzensiz olması, havanın bir türlü serinlememesi ile birleşince çok fazla dışarı çıkma isteği uyanmadı bizde. Ancak şehrin tarihi dokusunu birkaç kez görmek nasip oldu. Her seferinde daha detaylıca keşfedilecek, tarihi araştırılıp öğrenilecek çok mekan var. Şehir şu sıralar bilhassa Arap ve İranlı turistlere ev sahipliği yapıyor ama eylül ayının bitmesiyle turistler de buralara veda ederler diye düşünüyorum.


İnternet sayesinde evvelden öğrendiğim ve gelir gelmez dikkatimi çeken şey ise kiliselerin aktifliği ve halkın dindarlığı. Yüzde 90'ı Hıristiyan olan ülkenin halkı kilisilere rağbet gösteriyor. Pazar sabahı küçük bir sokaktaki kiliseyi dahi insanlarla dolu gördüm. Küçük çocukların bile boynunda haçlı kolyeler var. Aslında boynunda haç taşımayan insan sayısı pek az. Taksiler, özel araçlar ve minibüslerde mutlaka dini semboller mevcut. Sık sık Meryem ana tablolarının, haçların ve çeşitli dini sembollerin satıldığı Patriarch dükkanları görüyorum. Bizdeki hacı malzemeleri satan dükkanlar gibi diyelim. Lakin halkın dindarlığının derecesini bence yaşadıkça öğreneceğim, görsel verilere dayanarak hüküm çıkarmak hatalı olur. 

Okul konusunda gelince, çocuğu okul çağında olan ebeveynler için en mühim mesele doğru okulu bulabilmek. Bulabildik mi bilemiyorum ama cidden her seçeneği araştırdık, düşündük taşındık. Ülkede kalacağımız sürenin belli olmaması ve buradan sonra nereye gideceğimizi bilemememiz nedeniyle uluslararası okullardan başka seçeneğimiz yok. Eğitim dili İngilizce olan, ikinci dil olarak da haftada 3 saat Gürcüce öğreten European School'da karar kıldık. Oğlum İbrahim şimdilik halinden memnun, 12 kişilik sınıfın 6 öğrencisi Türkiyeli olunca hiç yabancılık hissi yaşamadan sevine sevine gitti okuluna. Artık gelişmeleri ben de merakla bekliyorum. 

İlk izlenimler ister istemez karışık ve daldan dala atlar gibi oldu. Çünkü hiçbir şey zihnimde de tecrübelerimde yerine oturmuş değil. Zamanla her birine tek tek değineceğim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder